Kübra Su Yıldırım, eski mahlasıyla Kafaless, çeşitli medyumlardaki üretimleriyle sınırları olmayan, sorguladıkça büyüyen ve derinleşen yeni bir gerçeklik yaratıyor. İstanbul’da yaşayan sanatçının atölyesine ziyaretimizde görsel hikâyelerinin ardında yatan dinamikleri konuştuk.
Her bakışta izleyiciyi kendi hikâyesine davet eden, renkler, kelimeler ve farklı katmanlara yayılan detaylarla bol karakterli figüratif bir evrenin kapılarını açan işlerin var. Kübra Su Yıldırım’ı tanıyalım mı biraz? Üretimlerine hâkim olan hikâye anlatıcılığı nerede başladı, nasıl şekillendi?
Beynimin dosyalarını karıştırdığımda üretimlerime hâkim olan dilin nasıl bir süreç geçirdiğine dair, tabii ki çocukluğumla karşılaşıyorum; mâniler şarkılar yazardım, gerçek başlayan ama kurmaca devam eden hikâyeler anlatırdık babamla birbirimize. Sonra okul yıllarımda edebiyatla ilişkimiz kısa sohbetlerin ötesine geçti; şiirler, hikâyeler yazdım. Yazdıkça bir dilim oluştu, bu dil bana kendimi ve dünyayı anlatmaya çalıştı. Kendimi ve dünyayı anlamaya çalışırken ürettim, ürettiğim her şeye yansıdım.
Dilin ucu dişlerden damağa yol alır ve hecelere dayanır; hecelerden kelimelere, kelimelerden cümlelere, cümlelerden hikâyelere. Ağzımızdan çıkan her şey kendi gerçekliğini yaratıyor, dolayısıyla düşüncelerimiz de mi? Peki ya düşüncelerimiz mi önemli eylemlerimiz mi? Bunu bilmiyorum, sadece kendi hikâyelerimi bir nevi sahneleştirerek gerçekliğe işliyorum.
Arabesk yankılar, muzip ifadeler, Arapça sözcükler, mitolojik öğeler ve kültürel bağlamlarla, gerilimli bir cümbüşün içinde bambaşka bir gerçeklik görüyoruz çizimlerinde. Sana ait bu dünyanın kaynağı neresi? Beslendiğin noktalar nerede birleşiyor, ayrışıyor veya sen bu cümbüşün içinde neredesin?
Bilinçaltı, insan dinamikleri, evrenin gizemleri beni büyülüyor ve bunlara oldukça kapılıyorum. Rasyonel düşünce sisteminin ötesi beni iştahlandırıyor. Sadece şüpheme dair hiçbir şüphem yok ve bu, merak duygumu, sorgulama arzumu harlıyor. Bunlar harlandıkça sonsuz ihtimal ve hikâye doğuyor, sınırlardan ve salt doğru olarak sunulanlardan özgür kılıyor.
İçinde yaşadığım toplumu, bu toplumun hafızasını, kültürünü, sorunlarını ve dinamiklerini anlamak için geçmişe ve şimdiye bakarken bir yandan geleceğe, bilinmeze, ihtimallere bakıyorum ve burada grotesk ironiler, karşıtlıklar, birbiriyle bağdaşmaz durumlar ortaya çıkıyor. Tam olarak adresimi tarif edemem belki ama çizdiğim bu cümbüşün içindeki hangi karaktere beni sorsan yerimi gösterir diyebilirim.
Tasarladığın karakterler cinsiyet rollerine ve kültürel kalıplara dair bir pencere açıyor. Kuş pençesi el ve ayaklar veya belden aşağısı yılan gibi kıvrılan figürler gibi, fiziksel normların ötesinde bedenler çiziyorsun. Biraz karakter tasarlama sürecinden bahsedelim mi? Seni çeken renkler, formlar, karakteristik özellikler ve derinde yatan anlamlar neler?
Karakterlerimde fiziksel normların ötesine geçerek insan bedeninin sınırlarını zorlamayı amaçlıyorum ve vücudun dönüşebileceği şekilleri betimliyorum. Ürettiğim işin hikâyesine bağlı olarak, bu figür ve karakterler soyut kavramları temsil ediyorlar. Bilincimin dehlizlerinden çıkan her bir form veya öbek halinde bulunan formlar kendi hikâyeleriyle, anlamları veya anlamsızlıklarıyla, bulanık sularda yüzüşleriyle, kararlı bir tutumla işaret ettiği mesajlarıyla, çelişkili, ironik ve tutarsız tüm bu halleriyle beraber ana hikâyeye hizmet ediyor. Kıyafetler zamanı ve dönemi betimler, ben genellikle zamandan soyutlama arzusuyla dokular ve desenler işlemeyi tercih ediyorum. Dönemsel olarak bazı renk, nesne, imge ve figürlerimi tekrar ettiğimi gözlemledim, tekrar eden unsurlar keşfetmeyi ve üzerine düşünmeyi sürdürdüklerimdir. Ayrıca bu unsurlar farklı hikâye, bağlam ve durumlarda farklı anlamlar da kazanabiliyorlar.
Bireysel ve işbirliği odaklı üretimlerin üzerine de konuşalım. Hem dijital hem fiziksel işlerin var; çizimlerini OMM Shop’taki duvar örtülerinde de görebiliyoruz, albüm kapakları, videolar, billboard çalışmaları ve ahşap üzeri boyamalarda da. Üretim süreçlerin nasıl işliyor? Seni heyecanlandıran işlerden bahsetmek ister misin?
Fiziksel ve dijital medyumlar birbirini çok besliyor. Dijitale ağırlık veren bir sanatçı olsam da uzun bir süre kağıda eskiz alıp dijitalde devam ettirdim çalışmalarımı. Her disiplinin ayrı bir doğası, akışı ve tatmini olsa da çıkarttığım -veya susturduğum- sesin esas olduğu kanısındayım. Bu perspektif ise beni üretim süreçlerimde teknik açıdan özgür kılıyor ve medyumlar arasında gönlümce geçiş yapabiliyorum. Bir fikirden yola çıkıyorum ve “Nasıl devam etmeli?” gibi sorulardan ziyade “Neden bu fikir? Bu fikir nereden geldi?” gibi sorular soruyorum üretim sürecine devam ederken ve fikirler kendi alanlarını yaratıyor. Dolayısıyla hemen hemen her bireysel işimde ve işbirliklerimde de süreci büyük bir motivasyon ve heyecanla geçiriyorum.
Önümüzdeki dönemde sana dair neler göreceğiz? Hayallerin, planların, varsa yakın gelecekteki projelerin neler?
Şu sıralar solo sergim için hazırlık sürecindeyim. Serginin genel hatlarını, üreteceğim işleri ve diğer tüm detayları kurguluyorum. Bu sürecin girizgahındayım ve epey heyecanlanıyorum. İnsanların işlerimle etkileşime geçmesi iştah açıcı ve her zaman bu etkileşim alanlarının genişlemesi idealindeyim. Ayrıca bir süredir hayalini kurduğum illüstrasyon, şiir ve hikâyelerden oluşan bir kitap, çocukluğumdan hatırladığım bir kağıt oyunu, animasyon serisi ve birtakım multidisipliner yerleştirme fikirleri gibi devam etmeyi çok istediğim bireysel projelerim var. İki yılı aşkın bir süredir blockchain üzerinde çalışmalarımla var olmayı sürdürüyorum, müzisyenlerle olan işbirliklerim devam ederken, son zamanlarda bir moda markasıyla yakın bir gelecekte hayata geçmesini planladığımız bir maceraya atıldık.