Soru-Cevap: ADA’nın Yaratıcısı Karina Smigla-Bobinski

Karina Smigla-Bobinski ile matematiksel hesaplar, bilimle sanat arasındaki köprü ve müzik üzerine.

Polonya asıllı Alman sanatçı Karina Smigla-Bobinski, yoğun bir klasik resim eğitiminin ardından yerleştirmelerle çalışmaya başladı. Sanatçının en iyi bilinen işlerinden, şu anda OMM’da sergilenmekte olan ADA, silikon, füzen ve helyumla yapılmış, etkileşimli bir çizim makinası.

ADA
, ilk defa 2011 yılında, São Paolo’da izleyicilerle buluştuğundan beri dünyanın dört bir yanında gösterildi. Eser, dünyadaki ilk yazılımcı Ada Lovelace’den nanoteknoloji ve toplumun dijital medyayla ilişkisine, yaratıcısı Bobinski’nin pek çok ilgi alanının kesişiminde duruyor.

Bobinski’nin etkileşimli kinetik yerleştirmesi ADA, OMM’da 12 Nisan, 2020 tarihine kadar görülebilir.

Tarih öncesi mağaralardaki el yazmalarında bile, “Ben buradaydım” anlamına gelen bir iz bırakma isteği vardı. ADA ile oynayan insanlar, ilk insanlarla aynı arzu tarafından yönlendiriliyor: kendi varoluşlarının bir kanıtı olarak bir işaret bırakma arzusu.

ADA ismini bilgisayar programcısı Ada Lovelace’den alıyor. Bu ilişki eserin fikrini oluşturduğunuz sırada aklınızda olan bir şey miydi yoksa organik olarak ortaya çıkan bir durum muydu?

KSB: ADA'yı yaratmadan çok önce, organik olarak ortaya çıkan bir durumdu. Biliyorsunuz, Polonya'nın Krakow kentinde klasik bir resim eğitimi aldım, modern eğitimimi ise Almanya'nın Münih kentinde tamamladım. Yani eski ustalar gibi resim yapıp çizebiliyorum, aynı zamanda performans ve enstelasyonlarla evimde hissediyorum. Eğitimim sırasında gördüğüm şey; Almanya’da ve dünya çapında sanat zümresinden birçok insanın dijital eserlere standart dışı, veya göz ardı edilmesi gereken bir şey olarak yaklaştığıydı. Bu durum beni meraklandırdı. Bir anlamda bu duruma çomak sokmak istedim.

Böylece dijital alanda çalışmaya başladım ama tam olarak neyle uğraştığımı bilmek istiyordum. Bu ortamı keşfetmek istedim. Nasıl ortaya çıktı, bilgisayarı neden geliştirdik? Ada Lovelace ile böyle tanıştım. Şiiri matematikle birleştirme konusundaki yaratıcılığı beni çok etkiledi.

Okulda matematik ve fizikte çok iyiydim ama sonunda bir sanatçı oldum. Ada'yı bulmak ruh eşini bulmak gibiydi. Matematik ve sanatı bir araya getirmek onun için iki dünyayı birleştirmenin doğal bir yoluydu. Ada Lovelace, Charles Babbage'ın analitik motoru olan makineyi gördü, onun müthiş potansiyelini öngörebildi ve hayal edebildi. Daha gençliğinde, beynimizin nasıl düşünce ürettiğine ve sinirlerimizin nasıl duygu ürettiğine dair bir matematiksel bir formül bulmakla ilgileniyordu. Tanımlanmamış bir şeyi sayılarla ifade etmek, geçici bir şeyi matematiksel yapılar aracılığıyla kavramak istiyordu.

2009 yılında Almanya’da herkesin dijitalleşmenin, kodların hayatımızı nasıl kötü yönde değiştirebileceğine dair endişeler vardı. Dijitalleşme kavramıyla resmi olarak ilgilenen ilk kürsü Potsdam Üniversitesi'nde ancak 2015 yılında kuruldu. Çılgınca, değil mi?

Tabii ki internet dünyadaki pek çok problemin kaynağı, ama aynı zamanda demokratik ve güçlü bir mecra. Dünyanın her yerinden ilginç insanlarla bağlantı kurabilir, sanatımı galeri olmadan insanlara sunabilirim. İnternetin bu yönünü çok seviyorum.

Ada Lovelace'ın bize verdiği bu harika fikri yeniden canlandırmak için çizen bir "sanat makinesi" yapmaya karar verdim. Neden çizim? Basitçe, beyaz bir duvar üzerindeki siyah bir çizgi tamamen bilgi ve bilgisizlikle ilgili olduğu için... sıfır veya bir gibi.

Aynı iki elemanlı sistem gibi.


Kesinlikle.

Aynı zamanda biz sanatçıları kaidenin indirmek ve çağdaş tekniklerle sanat yapmak istedim. Bunun için çağdaş bir teknik olan açık kaynak yöntemini kullandım ADA örneğinde, ne balonu ne de ziyaretçilerin bıraktığı izleri sanat eseri olarak adlandıramayız, çünkü ikisi bir bütün. Biri olmadan diğeri var olamaz.

P
orta Polonica’ya verdiğiniz bir röportajda “Bir sanat eseri piyasaya sunulduğundan itibaren sizin olmaktan çıkar ve dünyanın bir parçası olur” demiştiniz.

Gerçekten öyle. Bir gün onu serbest bırakır ve dünyaya bahşedersiniz, dünya da karşılığında size bir şeyler bahşeder. Biyolojideki osmos gibi.

Eseriniz o ana özel, mekanda üretildi ve kimsenin alıp evine götürebileceği bir şey değildi. Bu aynı zamanda internetin de yaptığı, mülkiyet kavramını da yok ediyor. Benzer bir mekanizma.


Evet, bu işi sanatın tek bir kişiye ait olması fikrini sevmediğim için yaptığımı düşünüyorum. Sanat herkese ait bir şeydir. Bu benim ciddi manada uğruna savaştığım bir olgu. Dünyada bir sürü muhteşem insan var, sanatımı onlarla paylaşmayı çok seviyorum.

Ancak sahiplik kavramı, dokunulmaz olan üretici kavramı ile karıştırılmamalıdır.

ADA’nın teknik yönlerinden bize biraz daha bahseder misin?

Bu "sanat üreten makina"nın günümüzün teknolojisine, yani nanoteknolojiye dayanması gerektiğine inanıyordum. İlk düşüncem, "Aman Tanrım, şimdi bu işin peşinden gitmek zorundayım!" oldu. Ama sanatımın kendimi hayal bile edemeyeceğim yerlere beni sürüklemesini seviyorum.

Nanoteknoloji üç ana malzeme ile çalışıyor: silikon, karbon ve helyum – aynı malzemeler ADA’nın yapımında da kullanıldı. Nano-robotların altında yatan fikir, biyoloji ve teknolojinin karışımını yaratmak. ADA da bir nano-robota benziyor. Ben de küçük bir şeyi aldım ve onu bir canavara dönüştürdüm. [gülüyor]

Yerleştirildiği her yerde ADA’dan farklı bir sonuç, bir “sürpriz” ortaya çıkıyor. ADA’nın sizi özellikle şaşırttığı bir an var mıydı?

ADA'nın hikâyesi bir sürprizle başladı. Bu resmi yapmayı düşündüğümde, helyum balon firması sahibi olan bir meslektaşımla iletişime geçtim. Ona, üzeri füzen uçlarla çevirili, duvara çizim yapabilen bir balon yapma fikrimin olduğunu söyledim. Bana bu fikri unutmamı, bunun imkansız olduğunu söyledi. Bu fikrin işleyeceğinden emin olduğumu söyledim. Baş belası gibi, her gün bu fikirden bahsetmeye devam ettim. Firmadan olan çocuğun sonunda tepesi attı ve bana “Tamam, hadi gel de sana bunun nasıl olamayacağını göstereyim” dedi. Eski bir balon aldık, üzerine füzen yerleştirdik ve “Şimdi, bak!” dedi. Balonu mekânın içine koyduk ve duvarın üzerinde izler bırakmaya başladı, ve sonunda güvenli bir şekilde yere indi. Yüzünü görmeliydin! [gülüyor]

Daha sonra, insanların ADA'yla hayal ettiğim şekilde etkileşime girip giremeyeceklerini merak ettim. Hepimiz sanat eserlerine dokunmamak üzere eğitildik. Ama ben tam tersini istedim; İnsanların esere dokunmalarını, itmelerini, etrafında zıplamalarını ve dans etmelerini, hatta kontrollerini kaybetmelerini istedim. Ancak gerçeğin daha da şaşırtıcı olduğu ortaya çıktı. Ziyaretçilerin ADA deneyimine dahil olmak ve işbirlikçilerim olmak için herhangi bir sanatsal geçmişe ihtiyacı yok. Hayal güçleri ve bedenleri, karşılaşmalarında onlara yol gösteriyor. Çocuklardan NASA bilim adamlarına kadar herkesin bu sürece katılmak istediğine tanık oldum.

Evet, oldukça içgüdüsel.


Evet öyle. ADA ayrıca başka bir insan içgüdüsüne de yanıt veriyor gibi görünüyor.

Katılımcılar, ilk insanlarla aynı arzu tarafından yönlendiriliyor: kendi varlığının bir kanıtı olarak bir işaret bırakma arzusu. Uzun zaman önce insanlar mağara duvarlarına negatif el izlerini bıraktılar (örneğin İspanya'da La Castillo veya Fransa'da Lascaux). Aynı şekilde ADA'da da insanlar, dikenli balona dokunup iterek ya da karalanmış duvarlara el ve ayaklarını vurarak duvarlarda çizgi şeklinde izler bırakıyorlar. Bu bana Taş Devri'nden kalma negatif el izlerini hatırlatıyor. Bunlar vücut hareketlerinin kodlanmış hatıralarıdır. Çizimi dikkatle incelerseniz, hangi hareketin buna neden olduğunu anlamak için çizgilerin veya şekillerin kodunu çözebilirsiniz. Hatta daha ileri gidebilir ve kişinin mizacına veya niyetine ilişkin sonuçlar çıkarabilirsiniz.

Zamanla ADA hakkında öğrendiğim şey bu. Bu çalışmayı ürettim, uygulamaya geçirdim ve insanların etkileşimleri bu şekilde oldu. Bence ADA, topluma yanıt veren ve ona uyan tekniklerle sanatın nasıl ilerleyebileceğini ve anlamlı bir geleceğe sahip olabileceğini gösteriyor.

Bu aynı zamanda kimi zaman karşısında insan olarak çaresiz hissettiğimiz teknolojiye dair daha iyimser bir bilimsel yaklaşım.


Birçok sanatçı bunun üzerinde çalışıyor ve bu harika çünkü daha iyi fikirleri değiş tokuş edip geliştirebiliyoruz. Önceden belirlenmiş olan şeylerin yönünü herkes etkileyebilir, hatta değiştirebilir. ADA bunu çok net bir şekilde gösteriyor.

Örneğin, Vancouver'da bir balerin, ADA'nın dans becerilerini keşfetti ve onunla basitçe bir pas de deux başlattı. Bu durum, OMM'daki açılış performansında Li Kehua'nın yaptığı gibi farklı dansçıları kendi versiyonlarını geliştirmeye teşvik etti. ADA ile dans performansını geliştiren ben değildim, bir katılımcı, bir dansçıydı. Türk-İngiliz sanatçı Memo Akten, ADA'nın akustik özelliklerine dikkatimi çekti. Daha sonra Münih'teki sergiyi ziyaret eden bir müzisyen, ADA'nın seslerinden bir parça üretti. Bu aynı zamanda Li Kehua'nın performansında kullandığı müzikti.

Bu çok şaşırtıcı! İşbirlikçilerin hayal gücünün bizi bir sonraki adımda nereye götüreceğini görmek için sabırsızlanıyorum.

ADA'dan bahsederken insanlar çoğunlukla dişi bir varlıktan bahseder gibi, "o" diyor. Sizce bunun sebebi nedir?

İnsanların ADA'dan dişi ve bir varlık olarak bahsetmesinin iki sebebi var. İlki büyüklüğüyle ilgili. Bu tamamiyle sanat ve algıyla ilinti: Bir sanat eseri sizden küçük olduğunda sizin yaşamınızda kabul edilebilir veya reddedilebilir bir özne haline geliyor. Bir sanat eseri sizinle aynı boyuttaysa, o zaman muhatap olmanız gereken bir benzeriniz haline dönüşür. Sanat eseri sizden büyük olduğundaysa o zaman sizi yöneten o oluyor- ve burada onunla etkileşime geçmeyi veya yer değiştirmeyi seçebilirsiniz.

ADA ile karşılaşan katılımcı onu bir partner, bir ortak olarak algılar. ADA'yı ne kadar kontrol etmeye, onu yönlendirmeye, evcilleştirmeye çalışsa da, çok geçmeden onun bağımsız bir oyuncu olduğunu anlayacaktır. ADA size uyum göstermemek için inşa edilmiştir; nazik olabilir, hiç etkilenmemiş gözükebilir... hatta kaba olabilir. Balonu bir kez harekete geçirdiğinizde, oldukça tahmin edilemez davranır, bu yüzden onu bağımsız bir benzeriniz olarak ele almanız gerekiyor. Bu sebeple, füzen uçlarla çevrelenmiş bir PVC balon olduğu açık olsa da, - ben dahil - herkes ADA'dan her daim dişil ekler getirerek bahsediyor.

Daha fazla

Galeri: "Üçüncü Yer" Açılış Gecesi cover image

Galeri: "Üçüncü Yer" Açılış Gecesi

Misafir Sanatçı Sergisi #1'in açılış gecesinden kareler.

Galeri: OMM'da Yıl Sonu Partisi cover image

Galeri: OMM'da Yıl Sonu Partisi

Tasarımcı marketi, mini konser serisi ve OMM INN'in avlusunu Aralık ayında bile ısıtan misafirler.

İçimizdeki Çocuklar cover image

İçimizdeki Çocuklar

İnsanın içindeki çocukla bağlantı kurmasının ne anlama geldiğine dair incelikli bir tanımlama

İnternet sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Çerezlerle ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

OMM - Odunpazarı Modern Müze’nin ziyarete açık olduğu gün ve saatleri buraya tıklayarak öğrenebilirsiniz.